İLK TÜRK KADIN RESSAM MİHRİ MÜŞFİK HANIM...


Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamdır. Özellikle portreleriyle tanındı.
Doğum: 26 Şubat 1886, Kadıköy
Ölüm: 1954, New York, New York, ABD
1886 yılında İstanbul'da, Kadıköy'ün Bahariye semtindeki Dr. Rasimpaşa Konağı'nda dünyaya geldi. Babası, Askeri Tıbbiye'de ders veren ve "Tıbbiye Nazırı" veya "Tıbbiye Reisi" olarak da bilinen Dr. Çerkez Ahmet Rasim Paşa'dır. Avrupaî bir eğitim gördü. Edebiyat, musikî ve resim ile ilgilendi. Resme olan ilgisi diğerlerine göre ağır basıyordu. Yaptığı bir resmi Sultan II. Abdülhamit'e takdim edince saray ressamı Zonaro’nın öğrencisi oldu; kendisinden Beşiktaş’taki atölyesinde resim dersleri aldı. Böylece Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını başlatan ilk kadın ressam unvanını aldı.
On yedi yaşındayken bir müzik dinletisinde tanıştığı İtalyan kökenli bir müzik şefinin peşinden Roma'ya kaçtı. Sahte pasaportla gittiği İtalya'da tanıdıklarının yanında bir süre kaldıktan sonra sanat dünyasının merkezi sayılan Paris’e geçti. 52 Montparnasse Bulvarı'ndaki adreste kiraladığı yeri, hem ev; hem de atölye olarak kullandı. Portre ve gravür ağırlıklı resimler yaparak ve evinin bir odasından aldığı kira ile geçimini sağladı. Kiracılarından birisi, Bursalı Selami Paşa’nın Sorbonne’da Siyasi Bilimler öğrenimi yapmakta olan Müşfik Selami Bey idi. Müşfik Selami Bey (İnegöllü) ile evlenen Mihri Hanım böylece sanat dünyasında bilinen "Mihri Müşfik Hanım" adını aldı.
İtalya ve Fransa’da çeşitli sanat okullarda ve atölyelerde öğrenim gören Mihri Müşfik Hanım, dışavurumcu bir anlayışla özgün portreler yaptı. Çağdaş resim akımlarını yakından takip etti. Portrelerinde kübizmin ve ekspresyonizmin etkisi görüldü. En önemli eseri sayılan Naile Hanım portresini bu dönemde, 1908 - 09 yıllarını içeren uzunca bir süreçte meydana getirdi. Eser, İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından, eski Viyana Sefiri, İstanbul şehreminlerinden (belediye başkanı) Ali Rıza Bey’in annesi, Naile Hanım’ı betimlemektedir.
Mihri Hanım, Fransa ile borç anlaşması yapmak üzere Paris'te bulunan dönemin Osmanlı Devleti Maliye Nazırı Cavit Bey ile bir davette tanıştı. Cavit Bey'in Maarif Nazırı'na bir telgraf göndererek Mihri Hanım’dan kızlar için açılacak güzel sanatlar okulunun kurulmasında yararlanılmasını önerince, Mihri Müşfik Hanım 1913 yılında İstanbul Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) resim öğretmenliğine atandı. Bu okul, Müslüman halkın kızlarının devam ettiği en yüksek eğitim kuruluşu idi. Burada, öğrencilerini etkileyen ve sevilen bir öğretmen oldu.
1914 yılında kız öğrencilerin yüksek öğrenim görmelerine ve güzel sanatlar alanında yaratıcılıklarını değerlendirmelerin imkan vermek üzere İnas Sanayi-i Nefise Mektebi açıldı. Dönemin Maarif Nazırı Ahmet Şükrü Bey ile görüşerek kız öğrenciler için Sanayi-Nefise Mektebi'nin kurulmasını isteyen Mihri Müşfik Hanım'ın okulun açılmasında Mihri Hanım'ın büyük rolü oldu.
Mihri Hanım, bu kurumun resim atölyesine öğretmen oldu ve matematikçi Salih Zeki Bey’den sonra Ömer Adil Bey ile birlikte okulun müdürlüğüne getirildi. İnas Sanayi-i Nefise’nin ilk kadın yöneticisi olan Mihri Hanım'ın, kızları açık havada resim yapmaya, modelden çalışmaya ve kadın ressamları ilk kez toplu bir sergi açmaya teşvik etti. Pek çok kadın ressamın yetişmesinde katkısı oldu. Bu resamlardan bazıları Nazlı Ecevit, Aliye Berger, Fahrelnisa Zeid’dir.
İstanbul’da bulunduğu dönemde, İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Fikret Adil, Namık İsmail gibi ressamların yanı sıra Tevfik Fikret ile dost oldu. Edebiyat-ı Cedide şairlerinin yazdıklarını resimleyerek bir “Edebiyat-ı Cedide Resmi” yarattı.
Ruşen Eşref Ünaydın, Tevfik Fikret ile ilgili anılarında, şairin Mihri Hanım ile ilgili yorumlarını şöyle dile getirir:
Yukarıda bir hanım var. Resimler yapıyor. Bir de «Rübab»ı o kadar güzel yorumluyor ki, yazdıklarım bu kadar anlamlı mı imiş!diye şaşırıyorum.
Mihri Müşfik Hanım, şiirleri resimlemenin yanı sıra Edebiyat-ı Cedideci şairlerin portrelerini çizdi. 1915’te Tevfik Fikret’in ölümü üzerine yüzünün kalıbını alarak heykelini yaptı. Bu, Türkiye’de yapılan ilk mask çalışmasıdır. Mask, Aşiyan Müzesi'nde sergilenmektedir.
1919 yılında aniden İtalya’ya gitti. Bu ani gidişinin nedeninin, İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarıyla olan yakın ilişkilerinin, onu işgal altındaki İstanbul’da zor duruma düşürmesi olduğu sanılmaktadır. Mihri Hanım’ın, bu dönemde tutuklanan Hüseyin Cahit ve Cavit Beyleri ziyaret etmesi, basında aleyhine yazılar çıkmasına neden oldu. Bu kargaşa döneminde, bir yıl için gittiği İtalya’dan geri döndüğünde, iki yıl daha İnas Sanayi-i Nefise’de ders verdi. Bu arada kötü alışkanlıklar ve sosyal çalkantılar nedeniyle Mihri, Müşfik Bey ile iyi yürümeyen evliliği boşanma ile sona erdi.
Mihri Hanım, 1922 yılında Yunan ordusunun denize dökülmesinin ardından Mustafa Kemal’i mareşal üniformasıyla ayakta canlandıran yaklaşık 3m yüksekliğinde bir portresini yaptı ve Çankaya Köşkü’ne götürerek kendisine sundu. Bu, Cumhuriyetin ilanından sonra bir Türk ressam tarafından yapılan ilk Atatürk portesi'dir. Daha sonra Yugoslav Kralı Alexander hatırasına Yugoslavya'ya hediye edilen bu tablo,II. Dünya Savaşı sırasında Belgrad Sarayı'nın tahrip olması sonucu kayboldu; 1990’larda bulundu.
1922 yılının sonuna doğru yeniden İtalya’ya gitti. Portreler yaparak uzun süre yaşamını sürdürdü.
İtalya’dan sonra Paris’e geçen Mihri Hanım, bu dönemde "Çingene" isimli tablosunun Louvre Müzesi’ne kabülü ile mutlu oldu (eserin bir kopyası İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'ndedir) ancak kızkardeşi Enise Salih Hanım’ı ve yeğeni Hale Asaf’ı kaybettikten sonra Paris’te yaşamak istemedi. Ülkesinde ise kendisine karşı baskıcı bir tutum olmasından ötürü ABD’de yaşamayı tercih etti. Bir süre New York, Washington, Chicago’da üniversitelerde konuk resim profesörlüğü yaptı ve zengin Amerikan ailelerine özel dersler vererek geçimini sağladı.
Mihri Müşfik Hanım’ın, Hale (Salih) Asaf’ın ilk resim hocası olmakla birlikte, ona resimden vazgeçmesini öğütlediği bilinmektedir.
Ben resim yaptım da ne oldu? Sanat karın doyurmuyor... Tablolarını mı yiyeceksin?” ya da “...Ben güzelim, başımın çaresine bakarım, sende o da yok ama resim yapmaya devam et!.. '' şeklinde yeğenine çıkıştığı.
Taha Toros, pekiştirici olarak Mihri Müşfik Hanım’ın yurtdışından göndermiş olduğu bir mektubundan şu satırları yayınlar:
''...Senelerce çalışmakla ben neye muvaffak oldum? Hiç.. Üstelik sıhhatimi kaybettim. Vaktiyle «Herkül» idim. Şimdi merdivenleri çıkamıyorum.. San’at beni bu hale koydu..Hele gözlerim hiç görmüyor. Çifte çifte gözlük kullanıyorum.. Parasızım. Bizim gibi -Avrupa’ya nazaran- geri kalmış bir memlekette san’atkarın yolu kadar güç bir yol yoktur. Bizimkisi fazla fedakarlık isteyen bir meslek..
Bugün bana, gençliğimi hediye etseler, bu meslek uğrunda çektiklerimi çekmek korkusundan, reddederdim! Çektiğim meşakkatleri bir ben bilirim bir de Allah bilir..
...Her sanatkar, karşısındaki sanatkarı, daima, kendisinden aptal görür! Onun on senede yaptığını, kendisinin bir senede yapacağını sanır. Bir iki yıl içinde, hayatını kurtaracağına, köşeyi döneceğine emindir!
Heyhat ve yine heyhat! İşte sanatın esrarı burdadır. Sanatkarın yolu, yürüdükçe uzar gider...
...Bizim ailenin yegane hususiyeti, inadındadır. Ben her şeyde olduğu gibi sanat hayatım boyunca, inadımla yaşadım. Bugün, buna, bin kere pişmanım.''
Bu satırlar, Mihri Müşfik Hanım’ın içerisinde bulunduğu durumu açıkladığı gibi, hangi koşullar içerisinde yeğenine resmi bırakmasını öğütlediğini de anlatmaktadır.
Taha Toros’un kaleme almış olduğu ve Akbank tarafından Türk resim sanatı yayıncılığına kazandırılan ‘İlk Kadın Ressamlarımız’ isimli yapıtın dipnotlarından, sanatçının 1988 yılına kadar yapılan araştırmalarda bilinen Türkiye’de 32, İtalya’da 36, Fransa’da 23 ve Amerika’da 60’ı aşkın olmak üzere, 150 dolayında eseri kayıt altına alınmıştır
Sanatçı, eserlerinde eşi Müşfik Selami İnegöllü ile evli kaldığı (1905 - 1922) dönemde Mihri Müşfik, diğer dönemlerde ise Mihri Rasim imzasını kullanmıştır. sayısı azımsanmayacak yapıtlarında da imzaya rastlanmamaktadır.
Amerika’da bulunan gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın eşi Rezzan Yalman’ın bir portresini yaptığı. II. Dünya Savaşı sırasında, New York’ta yayınlanan dergilerin kapaklarını resimlediği; 1941-1942’de Ahmet Emin Yalman tarafından New York’ta görüldüğü; yoksulluk içerisinde bir dönem geçirdikten sonra, 1954 yılında Amerika’da öldüğü ve “Kimsesizler Mezarlığı’na gömüldüğü, yine Taha Toros yayınlarında ifade edilmektedir.
.
SANATINDAN ÖRNEKLER:https://www.google.com.tr/search…:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder